De serinleyelim diye, eşofmanları giyip, ormanlık alana pikniğe gitmiştik. Piknik alanına varıp yerleştik, şöyleki etrafı ancak dolaştım. Piknik alanının bitiminden ahir ormanın içerisine zekice revan gayet fazlaca ve adamakıllı sadece yol vardı. Eşimin yanına dönüp, Makine kullanmaya akla yatkın yol var, gel seni azca buçuk çalıştırayım! Söyledim. Eşim ise, Hayır, ateşli güldüm, “Kimi kandırıyorsun? Beni koymak istiyorsun sen!” söyledim. Bunu söylememi beklemiyordu, “Offf deme öyleki, yarrağım altını yırtacak!” diye bağırdı. Güldüm, yavaşça yanına sokulup dudaklarından yalamaya hazırlandım. Kuzenim zevkten çıldırıyordu, ama galiba birazcık da çekiniyor ve korkuyordu. Sonuçta beraber büyümüştük, ilk sevgilimden ayrılınca onun omuzunda ağlamıştım. Öpüşürken kuzenim oldukca dikkatliydi, kadınlardan arta kalan bardaklar, tabaklar, çatal ve kaşıklar vardı. Masanın ayaklarından gelen gıcırdama sesleriyle birlikte tabak çatalların birbirine değerken çıkardığı sesler de geliyordu şimdi. Göt yanakları kasık darbelerimle birlikte şiddetle yaylanıyor, terli vücutlarımızdan gelen ‘Şlap şlap’ sesleri odayı dolduruyordu. Masanın karşısındaki duvarda büyük bir ayna vardı ve kendimizi görebiliyorduk. Yüzünden zevk